Hilal Fidan Çoban
4 min readMar 6, 2021

--

OKUMADIĞIMIZ KİTAPLAR VE OKUMUŞ SAYDIKLARIMIZ

Dünya’daki tüm kitapları okuyup onların bilgisine sahip olmamız mümkün değil çünkü bu zamana kadar yazılmış her şeyi okuyacak kadar zamanımız yok, ortalama bir insan ömrü bunun için çok kısa. Bu yüzden aralarından eleme yapmak ve öncelik belirlemek zorundayız. Bu eleme işlemi de bizim nasıl bir okuyucu olduğumuzu ve nelere yöneldiğimizi anlatıyor. Öte yandan toplumun bizden okumamızı beklediği ve aksi halde küçük gördüğü kitaplar da var. Türkiye gibi üçüncü dünya ülkelerinde genele yayılmış bir durum olmasa da entelektüel açısından gelişmiş topluluklarda bulunan insanlar bu durumdaki baskıyı hisseder. Peki durumda ne yapmalıyız, okumaktan tümden vaz mı geçmeliyiz? Bizi bunun düşünmenin zahmetinden kurmak isteyen Pierre Bayard, ‘How to Talk About Books You Haven’t Read’ isimli kitabıyla okumadığımız ‘kitaplar hakkında nasıl konuşuruz’u anlatıyor.

How To Talk About Books You Haven’t Read

Pierre Bayard, Fransız bir psikanalist ve bazı üniversitelerde kürsüsü olan bir edebiyat profesörüdür. Ayrıca kendisi çok ünlü Eco’nun da yakın arkadaşıdır. Bu kadar edebiyatla iç içe birinin böyle cesur bir eser vermesi insanı şaşırtıyor doğrusu. Bir edebiyatçının kitapları okumayın dediği görülmüş şey değil bu yüzden kendisi de yazarken olası tepkilerin farkındaydı.

Bayard, dört çeşit kitap üzerinden konuşuyor. Bunlar; okumadığımız kitaplar, göz gezdirdiğimiz kitaplar, hakkında konuşulduğunu duyduğumuz kitaplar ve öncesinde okuyup unuttuğumuz kitaplar.

Okumadığımız kitaplardan bahsederken Musil’in Niteliksiz Adam kitabındaki kütüphanecinin olduğu kısımdan bahsediyor. Romandan uzun uzun bahsetmeyeceğim ama oradaki kütüphaneci karakteri kütüphanedeki tüm kitaplar, broşürler, haritalar ve diğerleriyle ilgili her şeyi biliyor. Kitabın o devasa kütüphanedeki-içinde üç milyon kitap olduğunu söylüyor kütüphaneci- yerine, içindekiler kısmına, anlattıklarına, karakterlerine çok hakim ve bu sayede istenilen kitabı ya da kitapları kolaylıkla bulabiliyor. Bu kadar incelikli bilgilere sahip olmasından dolayı tüm kitapları okuduğu sanılıyor ama öyle değil. Aksine kütüphaneci kitapların içindekiler kısmından daha fazlasını okumuyor çünkü eğer bazılarını okursa aralarında bir bağ olacağı için işini iyi yapamayacağından korkuyor. Yani bütün kitapların bilgisine sahip olmak istersek hiçbirini okumamamız gerekir. Hepsine eşit mesafede olmak ve hiçbiriyle bağ kurmamak için ancak bu geçerli olabilir. Yani okumadığımız kitaplardan korkmamalıyız hatta onlar hakkında konuşurken daha cesur olmalıyız.

Okumayıp sadece göz gezdirdiğimiz kitaplar, içeriği hakkında bilgi sahibi olduğumuz ama sayfalarını tek tek okumadığımız kitaplar. Valery, incelemesi yapılacak olan bir kitaba göz gezdirilmesinin yeterli olduğunu söylüyor. Kitabı detaylıca okumak, onunla bağ kurmaya yol açar ve nesnel bakışı engeller. Valery ( şu çok ünlü Fransız şairden bahsediyoruz), özgünlüğünün dağılmaması için çok az kitap okumasıyla meşhurdur. Halbuki bize hep çok iyi yazmak için çok okumak gerektiği söylenir. Namık Kemal’in günde 4 saat okuyup 1 saat yazdığı anlatılır. Ama zaten takdir edersiniz ki Namık Kemal de Fransız edebiyatından kopamamış, aldığı eğitim yüzünden Fransızca eserlerin çeviri ve adaptasyonlarını yapmış bir yazardır. Göz gezdirdiklerimize dönersek bu kitaplar hakkında rahatça yorum yapabilmemiz gerekir çünkü hem kitaba özenle bir yaklaşım sergilemeyiz hem de eleştiri karşısında sorulan sorular ve itirazlara incelikli cevaplar verebiliriz.

Kitabı nasıl okuduğumuz gibi nasıl seçtiğimiz de önemlidir. Yazının başında söylediğim gibi tüm kitapları istesek de okuyamayız o yüzden bu konuda seçici olmak çok önem arz ediyor. Okuyacağınız kitapları neye göre seçersiniz? Çok satanlara göre mi yoksa türüne göre mi ya da gündemi mi takip edersiniz? Ben genelde tavsiye üzerine okuma yaptığım için buna yönelerek yazıya devam edeceğim. Tavsiye alırken kitap hakkında bir takım şeyleri ister istemez öğreniriz. Konusu ya da yazılış tarzı, belki de kitabın sonunda ya da geneline yayılmış olan mesaj bizi okumak için ikna edebilir. Bazen kitap hakkında aldığımız bilgiler o kitabı ilgi çekici yapar ama yine de okunmaya değer görülmez. Bu sayede siz bir kitap hakkında da fikir sahibi olursunuz. Hakkında konuşulduğunu duyduğumuz kitaplara girer böyleleri de. Hakkında konuşulmasına şahit olacağımız diğer kitaplar çok popüler olan ve isteseniz da hakkındakilerin öğrenmekten kaçamadığımız kitaplar oluyor. Bunun için en yakın verebileceğimiz örneklerden biri İlber Ortaylı hocanın ‘Bir Ömür Nasıl Yaşanır?’ kitabı sanırım. Bu kitabı alıp okumak şöyle dursun okumuş birinin incelemesini bile dinleyip okumadım ama ben bile bu kitabın belli yaş gruplarına özel tavsiyelerden oluştuğunu ve gençlere gezip görmeyi tavsiye ettiğini biliyorum. Bir yerde bu kitap hakkında konuşulduğuna tesadüf edersem okumuş gibi konuşabilirim. Sanıyorum herkesin böyle içeriği hakkında bilgi sahibi olduğu kitaplar vardır, işte böyle kitapları okumak Bayard’a göre gereksizdir. Kim herkesin farkına vardığı bir gerçeğin teyidini yapmak ister ki?

Ben daha okurken okuduğumu unutmaya başlarım ve bu süreç kaçınılmazdır, sanki kitabı hiç okumamış gibi olduğum ve aklım olsa hiç ayrılmayacağım okumayanlar safına katıldığım ana kadar uzar gider. O zaman da bir kitabı okuduğunu söylemek daha çok bir düzdeğişmeceye dönüşür. Bir kitaptan ancak kısa ya da uzun bir bölüm okunmuştur ve bu bölüm de kısa ya da uzun vadede kaybolmaya mahkumdur. Böyle olunca da, biz kendi kendimize ya da başkalarıyla kitaplardan çok, içinde bulunduğumuz zamanın koşullarına göre yeniden şekillendirilmiş hatıralardan bahsetmiş oluruz.

Okuduğumuzu unuttuğumuz kitapları sonrasında okummuş kabul edebilir miyiz? Eğer kitapları sadece sayıdan ve süslü kapaklardan ibaret sayıyorsak sayabiliriz ama kitabı düşününce kafamızın içinde samanlar uçuşuyorsa ondan bize bir şey kalmamış demektir ve artık o kitabı okuduğumuz için ‘hava atmak’ zorlaşır. Kitabı kafamızda derinleştirmek ve iyice sindirmek için yapılacak en mantıklı hareket bence okurken bir yandan da not almaktır. Bu sayede sizce ilgi çeken kısımları hatırlamak daha kolaylaşır. Buna benzer uygulamadığım ama işe yaradığını duyduğum yöntemlerden biri de kitabın bitince özeti çıkartmak. Bu sayede kitap bitmiş olduktan sonra yazıldığı için son yorum (ya da bakış) gibi bir nitelik oluşur.

--

--

Hilal Fidan Çoban

Sosyoloji 4. sınıf öğrencisiyim. Kafama takılan ve düşündüğüm şeyler hakkındaki yazılarımı paylaşıyorum.